Kayıtlar

Kendini Aldatan İnsan

  Kendini Aldatan İnsan Toplumsal gerçekliğin temel kurucu unsurlarından biri de güvendir. Yolda yürürken birinin bizi öldürmeyeceğine, gasp etmeyeceğine dair bir güvene sahibizdir. Güvenin yok olduğu bir gerçeklik, Hobbes’un doğa durumu anlayışına benzer. Böyle bir dünyada herkes, öncelikle bir tehlike olarak görülür. Tehlikenin olmaması ise arızi, istisnai bir durumdur. Sinemada buna dair en güzel örneklerden birisi  Mad Max serisidir. Bu evrende hayatta kalmanın birinci kuralı güven değil, şüphedir. Çocuklukta bu güven duygusu nispeten çok daha yüksektir. Fakat basit tecrübelerle dahi sarsılmaya başlayabilir. Örneğin temel bakım konularındaki eksiklikler ve sevgi konusundaki yetersizlikler çocuğu daha güvensiz hale getirebilir. Ancak başta eğitim süreçleriyle, toplumsal alana dair güven, çocuğun disipline edilmesiyle kazandırılır. Normalde dünyaya dair genel güven duygusu oldukça kırılgandır. Örneğin trafikte ölen ve yaralanan insanların çokluğu ile trafikte bir şey o...

Koca Bir Saçmalık

  Koca Bir Saçmalık Malum olduğu üzere lise yıllarında matematik konuları zorlaşır, eğer öğrenci ipin ucunu bir kaçırırsa derste işlenen konuları anlamamaya başlar. Tahtada ve kitapta bazı sayı ve semboller vardır, onlardan başka sayı ve semboller çıkmaktadır. Çelişmezlik ilkesi sayesinde yaptığımız bu işlemleri anlayamamak öğrenci için başta rahatsızlık yaratır, eğer üniversite sınavı gibi pragmatik sorunları yoksa zamanla o da anlayamamaya dair kayıtsızlık yaşayabilir. Fakat öğrencide, anlayamama süreci ilk başladığında hala iş işten geçmediyse, Aristoteles’in dediği gibi bir merak duygusu uyanabilir. Nasıl olur da A’dan B çıkmaktadır sorusunun peşine düşüp matematik ile ünsiyet kurabilir. Ne de olsa hocası “matematikte nedensiz” hiçbir şey olmadığını garanti etmektedir. Fakat bu öğrenci matematiğini ilerlettikçe matematikte de bazı sorunlar olduğunu öğrenir. Bazı matematik problemlerinin çözümü olmayabileceği ve hatta çözümü olup olmadığına dahi karar veremeyeceğimiz problemle...

Dil Devrimi ve Nermi Uygur

  Dil Devrimi ve Nermi Uygur Geçen gün Kadir Filiz’in Türkçe Felsefe adıyla verdiği röportajı okudum. [1] Röportajın önemli bir kısmında harf ve dil devrimlerine dair eleştiriler vardı. Bu mesele, Türkiye’deki diğer pek çok konu gibi oldukça politiktir. Gene Türkiye’de politika, kültürel cemaatlerin safları sıklaştırma faaliyeti olduğundan dolayı politik hale gelen meselelerde insanlar hakikate dair kayıtsızlık içindedir. Bu sebeple bu tarihi hadiselerin olumlu ve olumsuz sonuçlarını bir arada konuşmak pek mümkün değildir. Ya külli olarak olumlayacaksın ya da külli olarak karşı çıkacaksın. Örneğin dil devrimine karşı olan insanlar, dilde sadeleşmeye de karşı durabilirler. Arapça ve Farsça gramatik unsurların da Türkçenin bir parçası olması gerektiğini iddia edebilirler. Aksine dil devrimini savunan insanlar da gündelik dilde yüzerce yıldır kullanılan kelimelerin yerine dahi Türkçe kökenli bir kelimenin türetilmesi gerekliliğini savunabilirler.      ...

Güç Yüzükleri Dizisi Tolkien’e Göre Niçin “Kötü”dür?

                                Güç Yüzükleri Dizisi Tolkien’e Göre Niçin “Kötü”dür? Tolkien’in yarattığı kurgusal evrende, Güneş’in İkinci Çağı’nda geçen olaylara dair Amazon tarafından yapılan The Rings of Power dizisi hakkında sayısız yorum yapıldı. Genel olarak, kötü eleştirilerin daha fazla olduğu söylenebilir. Bir edebi eserin sinemaya ya da diziye uyarlanmasının zorlukları herkesçe malumdur; hele ki çok sevilen bir eserden uyarlama yapıldığında, o eseri seven okurlar genellikle mesafeli ve eleştirel yaklaşır. Çocukluğumdan beri Tolkien okuyan biri olarak muhtemelen ben de bu tür önyargılarla diziyi izlemeye başladım. Ancak tüm samimiyetimle ve ön yargılarımı paranteze almaya çalışarak diziye şans vermeme rağmen, The Rings of Power kötü bir diziydi. Hem de çok kötü. Fakat burada “kötü” ile ne kastettiğimizi açmamız gerekiyor. Bir eserin çeşitli açılardan iyi ya da kötü olduğu üzeri...

Türkçe Tarih Felsefesi Kitapları Üzerine

  Türkçe Tarih Felsefesi Kitapları Üzerine Türkiye’deki bazı bölümlerde ilgili bölüme dair felsefe dersleri yapılmaktadır. Haliyle bazı tarih bölümlerinde de “tarih felsefesi” dersleri vardır. Bu yazı, tarih felsefesi derslerine içeriden mütevazı bir katkı sunmak, Türkçe tarih felsefesi literatürün ufak bir kısmına dair bir değerlendirme yapmak için yazılmıştır. Tarih felsefesi işlerken tek bir ders kitabı takip edilebilir veya birden çok metinden hareketle bir okuma programı sunulabilir. İlk olarak ders kitabı özelliğine sahip bazı metinler değerlendirilecektir. Daha sonra ise metin derlemelerinden hareketle tarih felsefesi dersi işlemek için kullanılabilecek bazı Türkçe eserler ele alınacaktır. 1.Ders kitapları Türkiye’de tarih felsefesi derslerinde yaygın olarak kullanılan birkaç ders kitabı var. En çok kullanılanı Doğan Özlem’in Tarih Felsefesi kitabıdır. Bu kitap iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm batı felsefesinde tarihe dair fikirleri kronolojik olarak ele almak...

Hegel’in Mantığı

Hegel’in Mantığı [1]   Pinkard’ın dediği gibi “Hegel hemen hemen bütün eğitimli kişilerin, hakkında bir şey bildiğini düşündüğü düşünürlerden biridir.” Başka birçok filozof için olduğu gibi, hem popüler kültürde hem akademide şöhreti herkese malum olan bu filozofu bugün tekrar okumak için farklı sebeplerimiz olabilir. Filozofu ve eserlerini tarihin önemli bir parçası olarak görebiliriz ve sadece tarihsel bir ilgiyle ele alınabiliriz. Bunun için Pinkard’ın biyografisinin tarihi bölümler idealdir. Genel bir tarihin değil de esas olarak felsefe tarihi bakımından önemli görebilir ve okumaya karar verebiliriz. Fakat asgari düzeyde felsefe tarihi ile ilgilenen herkesin fark edeceği gibi felsefe tarihi, felsefenin özel yapısı itibariyle bizimle çağdaş kalmaya devam etmektedir. Her filozof, filozof olması hasebiyle bizim çağdaşımızdır fakat bazı filozoflar, özel sebeplerle daha çağdaştır. Hegel de bu isimlerinden biridir. Bir de sistematik felsefe cihetinden filozofa yaklaşabiliriz ki bura...

Felsefe Tarihini Materyalist Okumak

  Felsefe Tarihini Materyalist Okumak [1] Felsefe tarihine dair çalışmalarda genel olarak dünyada ama bilhassa Türkiye’de “idealist” bir yaklaşım hakimdir. Bu yazıdaki idealist ve materyalist karşıtlığı basitçe düşünce tarihini yazarken “düşünceden düşünceye gitmek” ile “dünyadan düşünceye gitmek” karşıtlığı olarak ele alınabilir. Biz felsefe tarihi yazanlar maddi dünyadan neredeyse tamamen bağımsız bir düşünce dünya kurarlar veya zaten kurulmuş olan bu tam bağımsız düşünce dünyasında, düşüncelerin birbirini nasıl etkilediğini, nasıl ortaya çıktığı vb. şeyler titizlikle ele alırlar. Bunun birkaç istisnası vardır. Örneğin konu ne zaman Gazali’nin Tehâfütü'l-Felâsife adlı eserine gelse konuşanların, yazanların aklına Büyük Selçuklu Devleti ve o dönemde yaşanan iç karışıklıklar gelir. Bu sonra tekrar unutulur.             Materyalist anlayışı tanımlamak için Marx’a başvurabiliriz.   " Maddi hayatın üretim tarzı, genel o...

“Bu Kaderdir” Ne Demektir?

  “Bu Kaderdir” Ne Demektir? [1] Her felaketin ardından duymaya alıştığımız “bu kaderdir” ifadesi bize ne söyler? Esasında teolojik açıdan hiçbir şey söylemez. Ama bu cümle, siyasetin retoriği açısından bir anlama sahip olabilir. Bir alanda, kaplamı en geniş terimin, alanın elemanlarına yüklem olması, o alan itibariyle ne söyler? Esasında bilişsel cihetten hiçbir şey söylemez. Klasik mantıkta, bir şeyi tanımlamanın amacı, o şeyin mahiyetine delalet eden bir söz söylemektir. Bir şeyin tam tanımı (hadd-i tam), o şeyin yakın cinsi ile faslından oluşan bir tariftir. Meşhur örnekte olduğu gibi “insan” kavramının tanımı “natık / düşünen (fasıl) hayvan (yakın cins)” olarak verilir. Eksik tanımı ise o şeyin faslını korumakla birlikte uzak cinsini söylemektir. Örneğin “insan, düşünen cisimdir” cümlesi eksik bir tanımdır. Burada “cisim” kavramının uzak, “hayvan” kavramının ise yakın cins olmasının sebebi, “insan” kavramı ile “hayvan” kavramı arasında başka bir kavram olmaması ama “cisim”...